Ayşe Ateş’ten Tuğrul Türkeş’e yanıt

Ayşe Ateş’ten Tuğrul Türkeş’e yanıt
A+
A-

MHP’nin kurucusu Alparslan Türkeş’in oğlu ve AK Parti Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş, Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi konusunda açıklamalarda bulundu. Türkeş, “Milliyetçi Hareket Partisi (Babamın Partisi) böyle bir suçla ve suçlularla ilişkilendirilemez” diyerek, bu açıklamanın vicdani bir sorumluluk olduğunu vurguladı. Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, Sinan Ateş cinayeti hakkında 1,5 yıldır sessiz kaldığını ve herhangi bir yorum yapmaktan özenle kaçındığını ifade etti. Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş, Tuğrul Türkeş’in Sinan Ateş cinayetiyle ilgili açıklamalarına büyük ölçüde katıldığını belirterek, dava süreciyle ilgili Türkeş’e sorular yöneltti.

Ayşe Ateş, cinayet ve soruşturma sürecine dair endişelerini dile getirerek, şüphelilerin defalarca gözaltına alınıp serbest bırakılmasının delillerin karartılmasına yol açtığını, savcı değişikliklerinin soruşturmayı olumsuz etkilediğini ve iddianamenin eksikliklerle dolu olduğunu vurguladı. Ateş, bu durumun arkasında siyasi bir baskı veya güçlü bir suç örgütünün olabileceğini ifade etti ve adaletin bağımsız yargı önünde sağlanması gerektiğini belirtti.

“BİZ DE TAM 18 AYDIR ŞUNU SÖYLÜYORUZ: SUÇ ŞAHSİDİR”

Ayşe Ateş’in sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşım şöyle:

“Başbuğ Alparslan Türkeş’in kıymetli evladı, AK Parti Ankara Milletvekili Sayın Yıldırım Tuğrul Türkeş’e,

Sayın Vekil’im, anlayan için birçok anlam, ihtar ve nasihat barındıran bu metne büyük ölçüde katıldığımı, birçok maddenin altına düşünmeden imzamı atacağımı bilmenizi isterim.

Biz de tam 18 aydır şunu söylüyoruz: Suç şahsidir. Bu suça karışan her kim varsa mevki makam gözetilmeksizin yargı önüne çıkarılmalı, çıkarılmasının önü açılmalıdır. Kim suçlu, kim suçsuz buna BAĞIMSIZ yargı karar vermelidir.

Yüksek müsaadelerinizle bu siyasi cinayetin bizi büyük endişeye sevk eden ve 16 ay sonra ivedilikle harekete geçiren yanlarını tekrar paylaşacağım:

1) Bu suikast davasının ilk günlerinde şüphelilerin defalarca gözaltına alınıp serbest bırakılması ve sonunda tutuklanması sürecinin delillerin karartılmasının önünü açtığı aşikârdır. Şüpheliler bu sürecin sonunda ya telefonunun kırıldığını ya telefonunu değiştirdiğini ya da şifresini unuttuğunu beyan etmiştir.

2) Soruşturma ne zaman ilerleme kaydetse savcı değiştirilmiş, soruşturmanın ilerlemesinin başaktörü olan savcılar tenzili rütbe ile Ankara dışına gönderilmiştir. Bu gelişmelerin mevcut mahkeme heyeti üzerinde bir baskıya sebebiyet vereceği endişesi giderek artmaktadır. ‘Azmettirici’ sıfatıyla yargılanan Tolgahan Demirbaş’ın SEGBİS sorgusu sırasında Sayın Savcı Ayhan Ay’a bu hususu işaret ederek sarf ettiği cümleler oldukça açıktır.

3) Bütün bu gelişmelere ek olarak, ortaya çıkan iddianamenin birçok eksik yanının olması, katili taşıyan araçların –dosyada olmasına rağmen- plakasının gizlenmesi, sayfalarca süren ifademe üç satır yer verilmiş olması, Sinan’ın en yakın arkadaşlarının ifadelerinin iddianameye girmemesi, 17 kişinin dosyasının ayrı tutulması gibi yine bizi bu dosya üzerinde siyasi bir baskı olduğu düşüncesine iten hadiseler meydana gelmiştir.

“SORUŞTURMAYA MÜDAHALE EDEN KİM?”

Elbette burada şu soru doğmaktadır: Eğer bir siyasi baskı yoksa yukarıda sizinle paylaştığım ve bir müdahale olduğunu açıkça gözler önüne seren gelişmelerin sorumlusu kimdir.

Bu suçluları koruyan siyasi bir güç mevcut değilse karşımızda bir cumhuriyet savcısının resmî yazı olmadan ulaşamayacağı bilgilere bir Whatsapp mesajıyla ulaşabilen, işlediği cinayete emniyet mensuplarını karıştırabilen, yargıya müdahale gücüne sahip kapsamlı bir suç örgütü olduğu düşüncesi kuvvet kazanmaktadır.

Hâl böyleyken bu bir millî güvenlik sorunu değil midir?

Geçtiğimiz günlerde Sayın Bakanlarımıza yazmış olduğum açık mektupta da buna dikkat çekmiş ve dosya üzerinde gezinen –siyasi ya da değil- bu karanlık elin ortaya çıkarılmasının bu alçak suikastin bütün yönleriyle aydınlanmasına giden yol olduğunu belirtmiştim. Şüphesiz, bu karanlık elin ortaya çıkarılması akıllardaki birçok soru işaretini gidermeye fazlasıyla yetecektir.

“DURUŞMAYA KALABALIK GİTME GİBİ BİR DERDİMİZ YOK”

Son olarak şuna da açıklık getirmek istiyorum: Duruşmaya kalabalık gitmek gibi bir kaygı taşımıyoruz. Çünkü haklıyız. Haklılığın görünmez bir ordusu olduğunu biliyoruz. Bizim bütün çabamız kamuoyu ilgisini canlı tutmak, sıradan vatandaşlar olmamız hasebiyle karşımızdaki karanlığın gücüne karşı siyasi partilerden hukuki destek almak üzerinedir.

Biz adaletin kalabalıklar arasında değil, duruşma salonlarında tecelli ettiğinin, edeceğinin farkında ve bilincindeyiz. Yargının bağımsızlığına gölge düşürülmemesine, suçluların korunmamasına ve adalete olan ihtiyacımızı yüksek sesle dile getirmemiz tam da bu yüzden.

Saygılarımla.”

Sizler için yazıyoruz
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.