Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, A Haber’de gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, canlı yayında ündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. İşte Dışişleri Hakan Fidan’ın konuşmasından satır başları;
Öncelikle milli takımımızı bütün kalbimle tebrik ediyorum. Gerçekten büyük bir başarı imza attılar inşallah bu başarı kupayı alana kadar böyle devam eder.
Aslında, Türkiye’nin son yıllarda ortaya koyduğu dış politikadaki performans, güvenilir ortak olma özelliği, birçok konuda gerçi Türkiye’yi iş birliği aranan bir aktör haline getirmiş durumda.
Malumunuz, geçtiğimiz Eylül ayında, Eylül ayının 23’ünde New York’ta, Birleşmiş Milletler’de Cumhurbaşkanımız Trump’la bir araya geldi, diğer yedi ülke, Müslüman devlet ülke başkanıyla beraber. Daha sonra 25 Eylül’de bir Washington ziyaretimiz oldu. Cumhurbaşkanımız Sayın Trump tarafından ağırlandı. Orada, gerek kendileri baş başa gerek heyetler arası görüşmelerde Türkiye-Amerika ikili ilişkileri ve bölge ilişkilerine ilişkin çok ciddi konular konuşuldu.
Şimdi, bu seyahat esnasında da açıkçası iki ülke açısından ve bölgemiz açısından, küresel barış ve istikrar açısından önemli olan konular tekrar gündeme geldi. Şimdi haritayı ortaya koyduğunuz zaman göreceksiniz ki Türkiye’nin kuzeyinde Ukrayna-Rusya savaşı devam ediyor. O bizim için de Amerika için de önemli. Kuzeydoğumuzda, Kafkaslar’da donmuş bir savaşın barışa doğru evrilmek üzere olan bir kalıcı barış şeyi var. Buna Amerika’da biliyorsunuz yakından ilgi gösteriyor. Washington’da Ermenistan-Azerbaycan barış anlaşmasının paraflanmasına ev sahipliği yapmışlardı.
Hemen onun güneyinde İran var. İran bizim komşumuz. Birçok açıdan ilişkilerimiz önemli ama Amerika’nın da İran’la uzun süredir devam eden bir nükleer problemi var. Onun biraz daha güneyinde indiğiniz zaman Irak meselesi var. Irak’la Amerika’daki hikayesini biliyorsunuz savaş. Sonra Suriye dosyası. Bunlar yakın coğrafyamızla ilgili hem Amerika’nın hem bizim son derece ilgi gösterdiğimiz konular ve oralarda belirli bir anlayış birliğinin, koordinasyonun sağlanması gerekiyor ki menfaatlerimizi çok daha iyi koruyalım, daha iyi ilerletelim, daha az maliyet ödeyelim, daha fazla faydalanalım.
Diğer taraftan, tabii en can yakıcı konulardan biri Gazze meselesi. Gazze meselesinde Eylül 23’ten itibaren 8 Müslüman ülkenin devlet başkanının Trump’la bir araya gelip oluşturduğu anlayış birliğinin şu anda geldiği bir nokta var. Bu tabii kolay bir iş değil. Çok yakından takip edilmesi gerekiyor. Tıkanan konuların açılması gerekiyor. Çok fazla tıkanma alanları olabiliyor. Aşama aşama götürülmesi gerekiyor. Bunun için de yapılan çalışmalar var. Bunun da gözden geçirilmesi gerekiyordu. Beyaz Saray’da yetkililerle yapılan görüşmelerde Suriye meselesi başta olmak üzere Filistin, Ukrayna gibi ağırlıklı konular görüşüldü.
SDG’NİN ENTEGRASYONU
Bu Amerikalılarla konuştuğumuz önemli bir konu. Yani belli bir anlayış birliği içerisinde bunun ilerletilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, Amerikan sistemi içerisinde bölgeye angaje olurken, özellikle DAEŞ’le mücadele bahanesi üzerinden, burada oluşturulmuş belli mekanizmalar, belli siyasi yatırımlar ve belli bir perspektif var önceki iktidarlar döneminden bugüne kadar taşınmış. Şimdi bunu geriye doğru sardırmak, belli bir noktada bütün aktörlerin menfaatine olacak şekilde nihayetlendirmek bir dikkat, intizam ve sabır istiyor. Yani onu ince ince örerek, diplomatik olarak götürmemiz gerekiyor. Hep ben söylüyorum, yani diplomatlar meseleye çözüm getirmezlerse, sorun askerlerin ve istihbaratçıların omzuna düşüyor. Biz güvenlik ve ekonomik olarak daha fazla maliyet ödemek zorunda kalıyoruz. Onun için sözle yapabileceğimiz, hikmetle yapabileceğimiz şeyleri yapıp diğer kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın omzuna daha az yük düşmesini sağlamamız gerekiyor. Şimdi burada Şam’la YPG arasındaki görüşmelerin gidişatı önemli. Bu görüşmeler bir ara inkıtağa uğradı malumunuz, özellikle İsrail’in güneye müdahalesinden sonra, bölgede olan birtakım gelişmelerden dolayı inkıtağa uğradı. Şimdi Amerikalıların ve bizlerin de en büyük şu anda birincil meselesi İsrail’in Suriye için bir tehdit olmaktan çıkmasını sağlamak ve Suriye’nin de İsrail için bir tehdit olmaması ve herkesin birbirinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine dikkat ettiği bir yer. Şu anda Suriye’nin topraklarının bir kısmı işgal altında, bu işgalin son bulması gerekiyor ve Suriye’nin geri kalanını tehdit eden bir yaklaşım içerisinde de olunmaması lazım.
İsrail’in bölgeye özellikle Suriye faaliyetlerine ilişkin konuşarak ABD-İsrail ilişkilerine değinerek şöyle konuştu: Amerikalılarla belli bir ilişki yürütmek, koordinasyonu yürütmek, özellikle İsrail’e yönelik politik baskıyı artırmak açısından da fevkalade önemli. Şimdi YPG’nin Şam’la yürüttüğü görüşmelerin belli bir noktaya evrilmesini bekliyoruz. Yani şu anda yürütülen müzakereler var, görüşmeler var. Amerikalılarla yapılan görüşmeler var, bizim yaptığımız görüşmeler var. Bunların hepsinin bir noktada bir yere evrilmesi için çalışıyoruz.
SURİYE’NİN GELECEĞİ NASIL ŞEKİLLENECEK?
Tabii Suriye’de Türkiye’nin emeği, ortaya koyduğu çaba, gerek istikrar, gerek mültecilerin geri dönüşü için, bu yeni yönetimin uluslararası meşruiyet sağlaması için ortaya koyduğu çaba, yani tarihte örneğine az rastlanır çabalardan biri. Açıkçası, burada tabii olayı yakından takip eden ülkeler, Türkiye’nin burada aslında ne kadar ahlaki ve onurlu bir dış politika izlediğini görüyorlar. Bir taraftan Suriye’nin menfaatini, toprak bütünlüğünü, halkının refahını, barışı düşünürken, diğer taraftan kendisiyle ilgili konuları da olabildiğince geri planda tutup bunu bölge ülkeleriyle beraber götürme meselesi, ancak Türkiye gibi uzun stratejik kültür tarihi olan, bunu yapacak derinliği olan ülkelerin izleyebileceği dış politika hamleleri.
Bunu da bilenler biliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin orada olmasından daha normal bir şey yok. Yani bu sorunların tespiti, teşhisi, üstlenilmesi, yüklenilmesi, ileri taşınması sadece Türkiye’nin lehine değil. Türkiye’nin dış politikadaki en büyük farkı, bir konuya yaklaştığı zaman sadece kendi lehi için yaklaşmıyor. Diğer, kendisi için ne istiyorsa, bu bizim inancımızdan gelen bir şey. Bölgedeki diğer ülkeler için de aynı şeyi isteyip, beraber menfaatimizi ilerletelim konusu var.
Suriye’de de çok fazla meydan okuma var Hikmet Bey. Gerçekten zaman zaman da tartışıyoruz, görüyoruz. Devam eden çok fazla sorun alanları var. O sorun alanlarının belli bir sistematik içerisinde, teker teker üstesinden gelinmesi büyük bir bölgesel ve uluslararası çaba istiyor. Bazı aktörlerin bırakın destek vermesini, yani köstek olmasınlar yeter dediğiniz bir noktadasınız. Yani ülke kendi kendine gelişebilecek. Dolayısıyla temel aktörlerle bir fikir birliği, bir anlayış birliği olması fevkalade önemli. Dediğim gibi, yani Türkiye’nin orada olmasından daha normal bir şey yok.
Yani belli bir anlayış birliği içerisinde bunun ilerletilmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, Amerikan sistemi içerisinde bölgeye angaje olurken, özellikle DEAŞ’la mücadele manesi üzerinden, burada oluşturulmuş belli mekanizmalar, belli siyasi yatırımlar ve belli bir perspektif var. Önceki iktidarlar döneminden bugüne kadar taşınmış. Şimdi bunu geriye doğru sardırmak, belli bir noktada bütün aktörlerin menfaatine olacak şekilde nihayetlendirmek bir dikkat, intizam ve sabır istiyor. Yani onu ince ince örerek diplomatik olarak götürmemiz gerekiyor. Hep ben söylüyorum, yani diplomatlar meseleye çözüm getirmezlerse, sorun askerlerin ve istihbaratçıların omuzuna düşüyor. Biz güvenlik ve ekonomik olarak daha fazla maliyet ödemek zorunda kalıyoruz. Onun için sözle yapabileceğimiz, hikmetle yapabileceğimiz şeyleri yapıp, diğer kardeşlerimizin, arkadaşlarımızın omuzuna daha az yük düşmesini sağlamamız gerekiyor.
Şimdi burada, Şam’la YPG arasındaki görüşmelerin gidişatı önemli. Bu görüşmeler bir ara inkıtaya uğradı malumunuz, özellikle İsrail’in güneye müdahalesinden sonra, bölgede olan birtakım gelişmelerden dolayı inkıtaya uğradı. Şimdi Amerikalıların ve bizlerin de en büyük şu anda birincil meselesi, İsrail’in Suriye için bir tehdit olmaktan çıkmasını sağlamak ve Suriye’nin de İsrail için bir tehdit olmaması ve herkesin birbirinin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine dikkat ettiği bir yer. Şu anda Suriye topraklarının bir kısmı işgal altında. Bu işgalin son bulması gerekiyor ve Suriye’nin geri kalanı tehdit eden bir yaklaşım içerisinde de olunmaması lazım. Bu noktada Amerika’nın Suriye’deki düzeni, refahı ve istikrarı destekliyor olması fevkalade önemli.
TÜRKİYE GAZZE’YE ASKER GÖNDERECEK Mİ?
Başkomutanımız Cumhurbaşkanımız, orduların nihayetinde hareket emrini verecek makam. Buradaki oluşan irade, gerekli şartların oluşması durumunda, Türkiye Gazze’de elini taşın altına koymaya hazırdır ve asker gönderme de dahil olmak üzere her türlü konuda üzerine düşeni büyük bir sorumluluk duygusu ile yapacaktır. Bu bizim uluslararası topluma bu konuda verdiğimiz en net mesaj. Bunu ortaklarımıza da söylüyoruz, dostlarımıza da söylüyoruz, ilgili aktörlere de söylüyoruz.
Şimdi yalnız burada şöyle bir süreç devam ediyor. Onu yakından takip ediyordur ilgili arkadaşlarımız, kardeşlerimiz. Şimdi şu anda üzerinde tartışılan, konuşulan bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi karar taslağı var. Bu taslak değişiyor, evriliyor, tartışılıyor. Sözünü ettiğiniz istikrar gücü, esas itibarıyla Trump Barış Planı’nda yer almakta olan iki kurumdan biri. Bunun hayata geçerken hangi net yetkilere sahip olacağı ve işleyişi nasıl olacağı konusuna ilişkin bir uluslararası hukuk metni teşkil edecek bir karar taslağı üzerinde tartışılıyor. Şimdi en başta biz bu konuları tartışırken iki görüş vardı: Bir görüş buna ihtiyaç var diyordu. Bir diğer görüş de tamam, ihtiyaç var ama olmasa da aslında olamasa da bir araya geliriz, bir istikrar gücü kurabiliriz, madem hani barış anlaşmasının ruhunda ve şeklinde anlaştık, buna hani bir şey verilebilir. Şimdi bu taslağın şu anda Güvenlik Konseyi’nde tartışılıyor olması tabii gücün hayata geçmesini mümkün kılmıyor.
GAZZE’DEKİ ATEŞKES İHLALLERİ
Gazze’de ateşkesten bu yana 300 kişi öldü. Gazze’yi yönetecek isimler belli.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi, on geçici üyesi var. Şu anda biz bunların ikisinde de değiliz; zaten daimi değiliz, on geçici üye ülke arasında da değiliz ama bize yakın ülkeler var. Trump’la buluşan sekiz ülkenin liderlerinin temsilcileri olarak bir araya geldiğimizde, bunun gidişatına ilişkin birtakım tercihlerimiz, tekliflerimiz ve düzeltmelerimiz oluyor. İlk önce kendi aramızda konuşuyoruz, ardından bunları Güvenlik Konseyi’ndeki aktörlere iletiyoruz. Güvenlik Konseyi’ne Avrupa’dan, Orta Doğu’dan ve başka ülkelerden gelen telkinler var. Bu telkinlerin hepsi şu anda harmanlanıyor. İlk önce bir taslak ortaya konuyor, bu sessizlik sürecine alınıyor. Geçen hafta bir Güvenlik Konseyi üyesi bu sessizlik sürecini kırarak yeni bir teklif getirdi. Daha sonra bu da kırıldı, başka bir ülke başka bir teklif sundu. Şu anda devam eden süreç bu şekilde işliyor.
Amerika’nın bu konuda yaptığı çalışmalar var ve bizimle istişare içerisindeler. Taslaklar sürekli olarak evriliyor. Bu aşamalar geçtikten sonra özellikle Barış Komisyonu ve Uluslararası İstikrar Gücü hayata geçecek.
İstikrar gücüyle ilgili erken çalışmalar başlatılmış durumda. Amerikalıların koordine ettiği ve İsrail’le birlikte kurduğu bir Sivil-Askeri İşbirliği Merkezi var. Amerikalılar, Trump üzerinden barış anlaşmasına sahip çıktıkları için, sürecin önüne çıkan engellerin çözülmesi amacıyla bir mekanizma geliştiriyorlar. Bu sahiplenme açısından önemli bir adım. Şarm El Şeyh’teki törenden hemen sonra bu merkezi kurdular.
Merkez üç temel işlev yürütüyor:
Uluslararası İstikrar Gücü’nün nasıl şekilleneceğine ve hangi ülkelerin yer alabileceğine ilişkin erken tartışmalar yapmak. Bu tartışmalar kamuoyu dışında yürütülüyor.
Devam eden ateşkesin uygulanmasına yönelik roller üstlenmek.
Başka ülkeleri davet ederek süreçle ilgili yeni değerlendirmeler yapmak.
Bu çalışmalar, Gazze’de ateşkes ve insani yardımların ardından atılan ikinci kurumsal somut adım niteliğinde. İstikrar Gücü’nün nüvesini oluşturacak bir süreç işliyor. Amerikalılar, “Gazze’ye Amerikan askeri girmeyecek” ve “Uluslararası İstikrar Gücü’ne Amerikan askeri verilmeyecek” açıklamalarını yaptı. Ancak barış anlaşmasını ilerletme konusunda koordinasyonu sağlayacak mekanizmaları hayata geçirme iradeleri sürüyor. Bu kapsamda askeri makamlarımız arasında yakın diyalog devam ediyor.
“F35 MESELESİ ÇÖZÜLÜYOR”
25 Eylül’de Cumhurbaşkanımızla Sayın Trump Beyaz Saray’da bir araya geldiklerinde Sayın Trump bir irade beyanında bulundu. Cumhurbaşkanımıza olan saygısı, güveni, yani bunu hiç böyle düşünmeden, dedi ki bu CAATSA bizim aramızda olmaması gereken bir şey. Bunu kaldırmamız lazım. Bunun talimatını da kendi bürokrasisine verdi.
Orada şöyle bir problem alanımız var bizim. CAATSA biliyorsunuz Kongre’den geçirilmiş bir yasa. Ve bu yasa ben zaman zaman meslektaşım Marco Rubio ile de konuşurken şöyle diyor: “Ben diyor senatördüm, yasa çıkartan taraftaydım. Şimdi pratisyen oldum, idare tarafına geldim. Dışişleri Bakanıyım. Başkan bana bir talimat verdi, bunu hayata geçirin diyor. Ben şimdi dönüp metne bakıyorum. Ya öyle bir metin yazmışız ki idare bir yere kımıldayamasın diye.”
Sistemi kilitlemek dedikleri. İdare bir yere kımıldayamasın diye öyle bir metinle her şeyi şey yapmışız diyor. Şimdi burada tabii ki hani derler ya demokrasilerde çare tükenmez diye, bizim aramızdaki ilişkilerde niyet iyi olduğu sürece çare arayışı tükenmez. Bu konuda inşallah Cumhurbaşkanımızın da yani bu konuda irade koyduğu birtakım çözüm konuları var. Onları zamanı geldikçe kamuoyuyla paylaşacağız zaten. Ama önemli olan şudur: Amerika’nın Biden’dan farklı olarak bunu çözmeye niyeti var. Sayın Trump’ın bu konuda verdiği talimat var, koyduğu irade var. Bu konu takip ediliyor. Biz de takip ediyoruz. İnşallah en kısa sürede çözeceğiz.”