WWF’den ‘Temiz Kömür Mümkün Mü?’ raporu

WWF’den ‘Temiz Kömür Mümkün Mü?’ raporu
A+
A-

Türkiye Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) “Temiz Kömür Mümkün mü?” isimli bir değerlendirme hazırladı. İklim ve Enerji Müdürü Tanyeli Sabuncu tarafından hazırlanan rapor, kömürden çevreye ve insan sağlığına zarar vermeden elektrik üretmenin mümkün olup olmadığını değerlendiren metin aynı zamanda yeni teknolojilere ve trendlere de değiniyor.

Rapora göre, küresel ısınmaya yol açan karbondioksit (CO2) yoğunluğu en yüksek yakıt olan kömür bunun yanı sıra sülfür dioksit (SO2), azot oksit (NOx) ve parçacık madde emisyonlarıyla hava kirliliğine neden oluyor. Dünya Sağlık Örgütü ve Global Burden of Disease Collaborative Network gibi kuruluşlar hava kirliliği ile alt solunum yolu hastalıkları ve kronik akciğer hastalıkları sonucu ölümler arasında doğrudan bir ilişki olduğuna işaret ediyor.

‘FOSİL YAKIT KULLANIMINI TERK ETMEMİZ GEREKİYOR’
İklim krizini durdurmak için 2050’ye kadar karbon ayak izinin sıfıra inmesi gerektiğinin belirtildiği raporda, şu ifadelere yer verildi:

“Bu yolda atılacak en önemli adımlardan birinin kömür kullanımını terk etmek olduğunu söyleyen ise yalnızca WWF gibi doğa koruma alanında çalışan sivil toplum kuruluşları değil. Uluslararası Enerji Ajansı’nın 1,5 C hedefi ile uyumlu öngörüleri de 2040 yılına kadar küresel ölçekte kömürden elektrik üretimini terk etmemiz gerektiğini gösteriyor. Bununla beraber IPCC’nin (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) geçtiğimiz haftalarda yayınlanan 6. Sentez raporu da benzer şekilde 1,5 ile uyumlu bir gelecek için fosil yakıt kullanımını terk etmemiz gerektiğine işaret ediyor.”

Uluslararası arenada kömürden çıkışa yönelik kararların alındığının hatırlatıldığı raporda, 2021 Glasgow İklim Zirvesinde ilk defa kömür kullanımının azaltılmasına yönelik bir çağrı yapılmış ve 46 ülke elektrik üretiminde kömürden çıkacağını açıklamıştı. Geçtiğimiz günlerde toplanan G7 zirvesinde de net sıfır enerji sistemlerine giden yolda fosil yakıtlardan çıkışın hızlandırılacağı taahhüdü dikkat çekmişti. Günümüzde ise 100’ün üzerinde büyük finans kuruluşu önümüzdeki dönemde kömür de dahil fosil yakıtları finanse etmekten vazgeçeceğini açıkladı.

‘TEMİZ KÖMÜR’ TEKNOLOJİLERİ GERÇEKTEN TEMİZ Mİ?
Düşük karbonlu enerji sistemine geçiş yolunda kömürü kullanımda tutmayı amaçlayan arayışların devam ettiği belirtilen raporda, şunlara yer verildi:

“Bu kapsamda kömürün neden olduğu çevresel etkileri ortadan kaldırdığı iddia edilen geliştirilmiş filtre sistemleri, kömürün gazlaştırılması ve karbon tutma gibi çözümler öne çıkıyor. “Temiz kömür” teknolojileri adıyla sunulan bu yaklaşım başlı başına bir oksimorona işaret ediyor. Söz konusu çözümler çoğunlukla iddia edilen etkiyi sağlamaktan uzak veya bir olumsuzluğu ortadan kaldırırken bir başkasına yol açıyorlar. Bunun yanında ticari uygulanabilirliklerinin mümkün görünmediğini de not etmek gerekiyor.

Kahverengi hidrojen/Kömürün gazlaştırılması ile kömür yüksek basınç altında oksijen ve buhar yardımıyla ayrıştırılarak hidrojen ve karbonmonoksitten oluşan bir sentez gaz ve cüruf ortaya çıkıyor. Yakıldığında CO2 açığa çıkarmayan hidrojen günümüzde giderek yaygınlaşıyor ve karbonsuzlaşma yolunda önemli bir seçenek olarak sunuluyor. Ancak burada önemli olan hidrojenin nasıl elde edildiğidir.

Kömürün gazlaştırılması sürecinde yüksek miktarda CO2 açığa çıkıyor. Avustralya Ulusal Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre kahverengi hidrojenle elde edilen 1 gigajüllük enerji 170 kg CO2 salımına neden oluyor. Kömürün doğrudan yakılmasıyla açığa çıkan miktara kıyasla yalnızca % 25 oranında daha düşük olan bu rakam rüzgar enerjisinin yaşam döngüsü boyunca açığa çıkan emisyonun 153 katı. Bir başka deyişle kömürden elde edilen kahverengi hidrojenin elektroliz yoluyla yenilenebilir kaynaklardan elde edilen yeşil hidrojenle karşılaştırıldığında karbonsuz bir seçenek olduğu kesinlikle söylenemez.

Karbon tutma uygulamaları elektrik üretiminden ve sanayi süreçlerinden kaynaklanan CO2 emisyonlarını yakalayıp, yer altına depolamayı veya farklı ürünlere (çimento vb.) dönüştürmek için kullanmayı öngörüyor. Karbonu yer altına depolamak Türkiye gibi jeolojik hareketliliğin olduğu bölgeler için oldukça riskli bir yöntem olduğunu belirtmek gerek. Diğer yandan, yakalanan CO2 ister yer altına depolansın veya ister yeniden kullanılsın bu süreçlerde yoğun bir ilave enerji kullanımı söz konusu. Karbon tutma teknolojisi 50 yılı aşkın bir süredir geliştirilmeye çalışılsa da halen ticari ölçekte uygulanabilir değil. 2000li yıllardan bu yana enerji sektöründe geliştirilen karbon tutma projelerinin %90’ı iptal edilmiş. Mevcut karbon tutma uygulamaları dünya ölçeğinde salınan CO2nin yalnızca %0,1’ini tutabiliyor. WWF-Türkiye’nin geçen yıl yayınlanan Çelişkiyi Aşmak: Türkiye’nin Yeşil Devrimi ve Yeni Kömür Yatırım Planları başlıklı raporundaki analize göre Türkiye’de karbon tutma ve depolama teknolojisiyle inşa edilecek yeni bir kömürlü termik santralin 30 yılda yatırım maliyetini ödemesi mümkün olmadığı gibi böylesi bir tesis 230 milyon Euro’nun üzerinde zarar edebilir.

‘TÜRKİYE’DE HER YIL 5 BİNDEN FAZLA ERKEN ÖLÜM GÖRÜLÜYOR’
Geliştirilmiş filtre sistemleri parçacık madde, SO2 ve NOx salımını büyük ölçüde azaltabilirken karbondioksit emisyonlarına engel olamıyor. Ayrıca cıvanın da kömür kullanımı sonucu ortaya çıkan bir başka önemli kirlilik kaynağı olduğunu da not etmek gerekir. Öte yandan; Türkiye’de mevcut santrallerin çoğunun geliştirilmiş sistemler bir yana mevzuatı karşılayacak oranda dahi kirliliği engelleyemediğini biliyoruz. Sağlık ve Çevre Birliği’nin açıkladığı verilere göre Türkiye’de termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliği sonucu her yıl 5000’den fazla erken ölüm görülüyor.

Yukarıda örneklerini verdiğimiz teknolojilerin sağlayacağı faydaların tartışmalı olması bir yana kömürün en başta yer altından çıkartılması büyük bir ekolojik maliyet getiriyor. Açık madencilik yapılan alanda toprak ve bitki örtüsünün tamamını ortadan kaldırırken, yer altı madenciliği söz konusu alandaki yer altı suyunun tamamen çekilmesini ve bir başka alana aktarılmasını gerektiriyor. Bununla beraber çıkan minerallerin okijen ve su ile birleşmesi sonucu oluşan asit maden drenajı yüzey ve yer altı sularını kirletebiliyor. Örneğin Dinar’da planlanan kömür madeni ve termik santral bölgede yer alan Karakuyu sazlıklarının kurumasına ve buna bağlı olarak biyolojik çeşitliliğin büyük zarar görmesine neden olabilir. Böylesi bir yatırım su kullanımı, karbon tutma ve sosyal faydalar da dahil bir dizi ekosistem hizmetinden vazgeçilmesini gerektirecek. WWF-Türkiye’nin geçen yıl yayınlanan Dinar’ın Doğal Varlığı ve Kömür Tehdidi raporundaki hesaplamalara göre Karakuyu özelinde bu hizmetlerin toplam bedeli yılda 5,7 milyon Euro. Kısaca yer üstü yerin altından daha değerli.

Sonuç olarak kirli bir fosil yakıt olan kömürü temizlemeye çalışmaktansa yerin altında bırakmak ve rüzgar, güneş gibi temiz ve yenilenebilir enerji teknolojilerine yatırım yapmak hem ekolojik hem de ekonomik açıdan daha akılcı bir seçenek.”

Sizler için yazıyoruz
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.