MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Bahçeli, İsrail hükümetinde ve İsrail toplumunda bir yarılma söz konusu olduğuna dikkat çekerek, “Savaş karşıtlarının protesto ve gösterileri yoğunluk kazanmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı’nın İsrail Başbakanını ve Savunma Bakanını işlemiş oldukları savaş ve insanlık suçları nedeniyle yakalama kararı müracaatında bulunması, caniler için çemberin daraldığını göstermesinin yanı sıra çok önemli bir gelişmedir. Soykırımcıların kaçışı veya kurtuluşu Allah’ın izniyle yoktur. Netanyahu gittikçe yalnızlaşmakta, güvendiği dağlara karlar yağmaktadır. Gazze meselesi hem tarihen, hem vicdanen, hem ahlaken, hem de dinen Türkiye’nin de meselesidir. Gazze düşerse son yurdumuzun etrafındaki kuşatma sertleşmekle kalmayacak, sık sık ifade ettiğim üzere, milli güvenlik tehditleri katlanacaktır” dedi.
‘HELİKOPTER KAZASI BAĞIMSIZ BİR GELİŞME DEĞİLDİR’
Bahçeli, Türkiye’nin çevresinde birbiriyle iç içe geçen olaylar vuku bulduğuna dikkat çekerek, şöyle dedi:
“Türkiye’nin Filistin meselesinde gösterdiği samimiyet ve duyarlılık, Sayın Cumhurbaşkanımızın Irak ziyaretiyle somutlaşan ve iki ülke arasında siyasi ve ticari köprü olacak Kalkınma Yolu Projesi’nin geniş imkan ve kazanımları, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de istikrar ve iş birliği çabaları, Azerbaycan’ın batı bölgeleriyle Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’ni birbirine bağlayacak ve bölgesel iş birliğini güçlendirecek Zengezur Koridoru’nun stratejik değerinin öne çıkması, bu çerçevede Bakü ile Tahran yönetiminin kara yolu ve demir yolu köprüsünün inşası hususunda anlaşması, hem Rusya’nın batı dünyasıyla ilişkilerinde hem de Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan arasında kilit role sahip olan Laçin Koridoru’nun stratejik muhtevası, Türkiye- Rusya ve İran arasındaki Astana mekaniğinin bölgesel barış ve istikrara destek veren sonuçları, Ermenistan Başbakan’ı Paşinyan’ın sözde soykırım iddialarını çürüten ve tekzip eden beyanları, İsrail’in, Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan İran Konsolosluğuna saldırması ve 7 İran askerinin ölümü, ardından İran ve İsrail arasındaki yüksek gerilim ve karşılıklı saldırılar, Slovakya Başbakanının uğradığı suikast, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in 19 Mayıs’ta bir baraj açılış töreni maksadıyla buluşmaları, hitamında yaşanan elim helikopter kazası, kanaatimce birbirinden bağımsız gelişmeler değildir. Helikopter kazası, küresel ve bölgesel tedirginliğin üst bir seviyeye tırmanmasına yol açmıştır.
‘İSRAİL VE ABD’NİN ROLÜ BERRAKLAŞTIRILMALI’
Bahçeli, ilk açıklamalardan anlaşılanın, İran Cumhurbaşkanını taşıyan helikopterin zorlu hava şartlarının hakim olduğu dağlık arazide kaza yaptığı yönünde olduğuna işaret ederek, “Hakikaten kaza mıdır, yoksa sabotaj mıdır, bilemem; fakat bu trajik olayın iç yüzünün en kısa sürede açıklığa kavuşturulması, üzerindeki sis perdesinin aralanması, bölgesel barış ve huzur adına zorunluluktur. İsrail’in iddia edilen kazadaki rolü, ABD’nin nerede durduğu muhakkak berraklaşmalı, son zamanlardaki gelişmelerin tesirinin, diyalog ve iş birliği zeminin genişlemesinin kaza süsü verilerek kesintiye uğramasının amaçlanıp amaçlanmadığı belli olmalıdır. Bugün İran’ın başına gelen felaketin, Allah korusun ama, Türkiye’de de yaşanabileceğini düşünmek bir vehim değil, suyu uyutup kendisini ayık tutan mihrakların gerçek niyetlerini az çok yorumlamış olmamızın sonucudur. Her anlamda, her seviyede dikkat, temkin, tedbir, güvenlik önlemi kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Birleşmiş Milletler Teşkilatı derhal inisiyatif üstlenmelidir. Uluslararası nitelikli bağımsız bir soruşturma komisyonu kurulmalıdır. Bu zor günlerde Türkiye, İran İslam Cumhuriyeti’nin yanındadır” dedi.
‘AYM’NİN ELİNİ TUTAN KALMAMIŞTIR’
Bahçeli, 6-8 Ekim 2014 tarihinde 37 kişinin ölümüne yol açan isyan teşebbüsünün azılı faillerinin 16 Mayıs 2024 tarihinde, Ankara 22’inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 83’üncü celsede hüküm almalarının hukuk devletinin gereği olduğuna işaret ederek, “İşlenmiş bir suç kimsenin yanına kalmayacaktır. Bu ülkenin havasını soluyup ekmeğini yiyenler, eninde sonunda ihanetlerinin hukuki faturasına da katlanmak durumundadır. PKK ile HDP arasındaki organik ve örgütsel bağ hukuken tescillenmiştir. Peki Anayasa Mahkemesi, HDP’nin kapatma davasını niçin sürüncemede bırakmakta, kararın açıklanmasını niçin sürekli ertelemektedir? HDP bugün değilse, ne zaman kapatılacak; onun uzantısı DEM’in Türkiye’ye kastetmesinin hesabı ne zaman sorulacaktır? Bay Zühtü’nün gitmesinden sonra Anayasa Mahkemesi’nin elini tutan, önüne geçen, karar süreçlerine tıkaç olan sanıyorum kalmamıştır. O halde bu iş bitmelidir, HDP ve devamı sözde parti kapatılmalıdır. DEM eş başkanları, ‘mücadeleye yükleneceğiz’ diyorlar. Mahkeme kararını tanımadıklarını açıklıyorlar. Mücadeleye yüklenseniz ne yazar, kararı tanımasınız ne çıkar. Türkiye bölücülükle yüzleşecek ve hepinizin kanlı maskesi mahkeme önünde düşecektir. Bu bölücülere sesleniyorum, methiyeler düzdüğünüz ve 42 yıl ceza alan terörist Demirtaş da bir ara sizin gibi atıp tutuyor, bir diğeri de sırtlarını YPG’ye, YPJ’ye dayadıklarını söylüyordu. Devletin birliğini ve ülkenin bütünlüğünü bozma amacında olanların hepsine sıra inşallah gelecek, onların her birisi Türkiye’nin ufkundan teker teker çekilip doğruca layık oldukları yere gönderilecektir” dedi.
‘KÜRDİSTAN KURULMASINDAN YANA MISINIZ?’
Bahçeli, CHP yönetiminin 6-8 Ekim olaylarıyla ilgili mahkeme kararına ‘siyasi’ demesi, haksızlık ve hukuksuzluk vurgusu yapması, normalleşme ve yumuşama ortamına aykırı görmesinin rezalet olduğunu söyleyerek, “Türkiye’yi, Cumhurbaşkanımızın değil de başkalarının yönettiğini iddia eden Özgür Bey ve yönetimine soruyorum, mertçe cevap vermelerini bekliyorum; İmralı canisinin ve cezaevindeki terör mahkumlarının affını istiyor musunuz? Vatan topraklarının bir bölümünde bağımsız Kürdistan’ın kurulmasından yana mısınız? Beraber DEM’lendiklerinize söz verdiniz mi? Hangi dış mihrakların nam ve hesabına siyasi çalışma yürütüyor, Türkiye’nin geleceğini kimlerle konuşuyor, kimin folluğunda yatıyorsunuz? 37 kişinin katiline verilen cezalar hukuksuz ise size göre hukuk nedir? Adalet nedir? Devlet nedir? Siyasi onur ve millet sevdası sizin meşrebinizde ne manaya gelmektedir? Türkiye’nin içten çöküşünü Gezi Parkı’nda denediler, olmadı. 6-8 Ekim olaylarıyla denediler, olmadı. Cizre, Silopi, Sur, İdil, Nuseybin gibi vatan beldelerinde hendek açtılar, barikat diktiler, evleri bombalarla tuzakladılar, aleni iç işgal denemesi yaptılar, olmadı. 15 Temmuz’da son şanslarını denediler, yine olmadı. Olmaz, olamaz, Türkiye’ye ve Türk milletine hiçbir hain, hiçbir alçak, hiçbir işbirlikçi diz çöktüremez” diye konuştu.
‘YAKAYI ELE VERMİŞLERDİR’
Bahçeli, son 10 yıldır felaket üstüne felaket yaşandığını, hepsinin üstesinden gelindiğini belirterek, “Son olarak emniyet ve yargı içine yuvalanmış FETÖ benzeri oluşumların kumpas hazırlıkları, siyasete ve demokrasiye ket vurma planı yapan köksüzlerin tuzakları deşifre edilerek alayı birden yakayı ele vermiştir. Habis urun görünen kısımları kadar, görünmeyen ve kamufle halde bekleyen figüranlarının da olduğunu göz önüne alıp devlete sızma ve yerleşme ihtimalini ciddiyetle değerlendirmek lazımdır. Mesele kabın şeklini almak değil, kaba şekil vermektir. Mesele zamanın akışına kapılmak değil, istikamet çizmektir. Türkiye Cumhuriyeti işte bu kabiliyettedir, bu kudrettedir. İmansızlara, vatansızlara, millet ve devlet düşmanlarına taviz vermeyeceğiz” dedi.
‘KONU VATANDIR’
Bahçeli, siyasi partilerin demokratik hayatın vazgeçilmez unsurları olduğunu, Anayasa’nın 69’ncu maddesinin siyasi partilerin uyması gereken esasları içerdiğine dikkat çekerek, şöyle konuştu:
“Anayasa’nın 68’nci maddesinin 4’üncü fıkrasındaki vurgu ise çok nettir. Türk siyasetinde faal halde bulunan her partinin birincil kaynağı Türk milleti, aidiyeti de Türkiye Cumhuriyeti’dir. Her parti Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir. Suç ve suçluyu övmek, ihanete ve melanete alkış tutmak siyasetin değil, doğrudan doğruya hukukun konusudur. Genel merkezi Ankara’da olup, genel emri yabancı başkentlerden alan bir partinin demokrasiye, millete ve insana şerefli hizmetinden bahsedilemez. Milletin hak ve çıkarlarını gözetmeyen, devletin egemenlik ve hükümranlık iradesini savunmayan, düşmana meze olmaktan rahatsızlık duymayan, terör örgütlerinin ve küresel emperyalizmin kullanıma girmekten gocunmayan siyasi partilere demokraside yer olmamalıdır. Ülke sınırları dahilinde milli ve manevi ortak paydada buluşmak her partinin seçimlik bir hakkı değil, siyasi namus görevidir. Hem milli iradeye dayanıp hem milli iradeyi yıkmayı amaçlamak; hem hazineden para yardımı alıp hem de aldığı parayı düşmana havale etmek hainlik ve şerefsizliktir. Bu kapsamda siyasi partiler Anayasa ve kanunlara uygun faaliyet göstermek zorundadır. Mehmetlerimize, polislerimize, korucularımıza, vatandaşlarımıza kurşun sıkan teröristleri arkalamak suçtur. Ölen teröristlere taziyeler yayımlamak suçtur. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin arifesinde siyasi ahlak temizliğinin tehiri artık imkansızdır. Konu ne kadar oy aldığımız, kaç milletvekiline sahip olduğumuz konusu değildir. Elbette konu vatandır, millettir, devlettir, istiklaldir, istikbaldir. Hazırlanacak yeni anayasada bu hususa önemle yer verilmelidir.”